Tekrardan merhabalar efenim!
Bugün taze taze film yorumumla geldim. Sımsıcak bir emek öyküsü, sımsıcak bir Ege öyküsü, İftarlık Gazoz'la geldim! (Birazcık Egeliyizdir de övünmek gibi olmazsa :) )
Bakın, en baştan söyleyeyim. Birazdan yapacak olduğum yorum, tarafsız bir yorum değildir. Tarafsızlığın yanından bile geçemez. Kendim de yarı Muğlalı olduğumdan (yine övünmek gibi şey olmasın da) bu filmi öyle tarafsız gözlüklerle izleyemem efendim! Mümkünatı yok.
Baş rollerinde Cem Yılmaz ve Berat Efe Parlar'ın bulunduğu bu film Muğla'nın o güzelim taşlı yollarında, o güzelim yaylalarında, o güzelim irimlerinde çekilmiş. Ne de iyi çekilmiş!
Öncelikle söylemeden geçmeyeyim oyunculuklar şahaneydi. Cem Yılmaz da, minik baş rolümüz Berat Efe Parlar da harika bir iş çıkarmışlar. (Ki aslında Cem Yılmaz'ı pek sevmem, ilk defa bu filmde beğendim diyebilirim.) Özellikle Berat Efe Parlar'a o yaşına rağmen her şeyiyle hayran kaldım. Hadi tüm filmi geçtim, o son sahnelerdeki (şşt, spoiler yok) ağladığı yerde beni benden aldı. 'Tamam' dedim yani. 'Tamam, bu çocuk bu kadar olurmuş, artık oyuncu olmuş.'
Film en başta eğlenceli ve komik sahnelerle sizi güldürüyor. Filmin ilk yarısı benim açımdan hep gülmeyle geçti. Gerçi Muğlalı değilseniz benim kadar eğlenmezsiniz muhtemelen; çünkü salondakiler bir güldüyse ben on güldüm. Hatta en başlarda gözümden yaşlar geldi ve evde olsam anırarak güleceğim şeye sessiz kahkahalarımla eşlik etmek zorunda kaldım. (Lanet olsun sinema ortamı ._.) Diğerleri benim kadar gülmedi elbet ama genel olarak salondaki herkes ilk yarıyı güle eğlene tamamladı. İkinci yarı ise çok daha az güldürdü. Hele sonlara doğru her bir şeye gülmelerim iyice kesildi ve son sahnede gözlerim doldu. Kolay kolay ağlamayan bir insan olarak sonu beni bile çok duygulandırdı. (Gerçi bu, filmi başından beri çok benimsemiş olmamla da ilgili olabilir.) Öyle ki filmden çıktığımda dayak yemiş gibiydim ve gördüğüm her şeyde filmden bir parça arıyordum. O son gözlerimin önünden gidemedi bir süre. Öyle bitirmeselerdi ölürlerdi çünkü. -_-

Bu arada daha ilk yarıdan itibaren yavaş yavaş filmin içine devrimcilik, faşizm tarzı ögeler sokuluyor ve filmin sonlarında bu terimlerin etkili olacağını o andan hissediyorsunuz. Faşist falansanız aman diyeyim, sakın bulaşmayın bu filme. Bırakın biz devrimciler izleyelim, duygulanalım ve kahkaha atalım.
Herkesin anlayışına saygım var fakat bu film direk faşizmi yermek amaçlı yapıldığından açın izleyin diyemiyorum ne yazık ki.
İkinci yarının daha kahkahasız geçmesinin bir sebebi de, biraz da bu kavramların filmin içine daha çok sokulmasından. Artık iş ciddiye biniyor ve öldürücü sona dek eğlence git gide azalıyor. (Ah kalbim.) Tabi bu arada siz ekranlarınızda küçücük bir çocuğun azmini izliyorsunuz, emeği izliyorsunuz, oradaki insanların yaşam şeklini izliyorsunuz, muhteşem oyunculuklar izliyorsunuz. Yani izliyorsunuz da izliyorsunuz...

Belki filme gitmiş olanlarınız vardır da "Ne abartıyor bu salak bu kadar?" diye düşünüyor olabilirsiniz. Ama ben size daha en başında demedim mi, yorumum tarafsız bir yorum değildir diye? Tarafsız bakmaya çalışsam ve bir anlık Muğlalı olmadığımı farz etsem keyifle izlediğim ortalama bir Türk film olurdu. (Belki de ortalamanın üstünde, beklentiye göre değişir bu.) Ama bir Muğlalı olarak her sahneye bayıldım, her espriye güldüm, her acıyı, her üzüntüyü, her sevinci derinlerimde hissettim.
Kısaca güzel bir aile filmi tarzı bir şey arıyorsanız gidebilirsiniz. Ama eğer Muğlalıysanız daha ne duruyorsunuz? Sakın izlemeden ölmeyin ey Muğlalılar!
E hadi bakem, gidiverin biyo..

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder